Bitmese bu gece
Bitmese bu gece
Hep devam etse
Ne olur sürüp gitse
Bu gece hiç bitmese
Işıklar pır, pır ederek kalsa
Hep böyle dursa bu gece
Rüzgar çok hafiften esse
Bozmasa bu halini
Parlayan ışıklar şuraya düşse
Yapraklar hafifte hafiften
Hışır, hışır ederek dursa
Gösterebilse kendini çiçekler
Etrafımda gürleşiverse
En güzel bestelerini yapsalar
Geçe kuşları ve böcekler
Bu gece bir sonrakiyle
Birleşiverse
Gündüzler başka yere
Yerleşiverse
Mehtap, konuşmak için
Dilleniverse
Rüyalarım hiç bozulmadan
Tatlı, tatlı devam etse
Mutluluğu bulduğum şu anım
Sürüp gitse ne olur.
Anlamlı şeyler
Meşgul etmese beni
Bir defacık olsa bile
Bu sanal alemde kalsam
Yıllarımın böylece
Geçip gittiğini sansam
HÜSEYİN KOÇ-1977

Bizim iller
Bizim iller, bizim
iller
Hani ne derler
Bizim yerler.
Neyinden anlatayım
neyini deyim
Hangi güzelliği var
ki;
Ondan bahsedeyim.
Şırıl şırıl akan
çağlayanını mı
Nilüferlerle süslenmiş
gölünü mü
Yeşilin her tonunun
Cümbüş yaptığı
Kuş sesleriyle beste
yapılan
Balta görmemiş
ormanını mı?
Neyi var ki anlatayım?
Bir çöl olmasa da
Farkı fark edilmeyen
Hafif engebeli arazide
Bakliyattan üç beş
ürün
Buğday çiftçisinin
dört elle sarıldığı
Her yıl beklentilerin
bir sona bırakıldığı
Gençlerin terk ettiği
Umutların yaşlandığı
İşte öyle bir yer.
Kış mevsimi ayaz ve
soğuk
Güneşi bile hazin ve
donuk
Yazın her yanı
sıcaktan kavruk
Yağmurun teğet geçtiği
Baharların
seçilemediği
Kışa ve yaza karıştığı
Küçük pencereli toprak
evlerde
Gizemli bir yaşantının
Gözlerin yollarda
Beklentilerle olduğu
Umuda bir yolculuğun
Hayalinin kurulduğu
Bizim iller, bizim
yerler.
Gidenlerin bir daha
Geri dönmediği
Bizim iller, bizim
yerler.













Ey yüce Rab
Lütfettin tenezzül buyurdun
Varlığını her canlıya duyurdun
Yok iken, var ettiğin bizleri
En güzel KULUN ile uyardın
Karanlık alemeleri
Aydınlığa taşıdın
Müminler kardeş edip
Vahdeti aşıladın.
Alın size KURAN
Onda her şey tamam dedin
Şüphesiz doğruyu söyledin…
İnandık iman ettik.
Kutsadık ve baş eğdik
Öptük başımıza koyduk
Biraz anlaşılmaz,
Birazda yetersiz bulduk!
O’nu okuduk. Okuduk…
Ölmüşlere yolladık…
Bize tevhidin anlamı
Her nedense dar geldi
Senden çalmayı düşündüğümüz
Aklımıza rol geldi..
Düşündük taşındık
Lafzına hiç dokunmadık
Ancak ,Sihir cifir ve ebceti
Farklı din ve kültürleri
Güzel bulduğumuz sözleri
Test etmeden Kuran ile,
Onun altına doldurduk
Adını da tefsir koyduk
Övündüğümüz emeğe
kutsadığımız rivayet ve geleneğe
Geriye dönüp baktık ki;
Sana saygısızlığı
Resulüne iftirayı
Haktan uzak her fetvayı
Şekli, gösteriş ve riyayı
Hırsızlığı vurgunu talanı
Düşmanlığı garezi yalanı
Çirkinliği vahşeti cahiliyeden kalanı
Uydurduğumuz dinde bulduk!
Eksiklikler bununla bitmedi
Kırıp dökülen yere
Yamalar yetmedi
herkesin elinde bir parça
Ona göre sade o hakça
Bölündük fırka mezhep
Lime lime olduk meşrep
Tarikat, tasavvuf, imamet
Vehhabi, reformist, selamet
Selefler, Klikler, hizipler
Ya Rab
İslam kime emanet.
Her grup parçacıkları
Kutsallar ürettiler
Resul varisliğine yükselttiler
Şeyhler, Masum imamlar
Vaizler Dedeler
Hocalar ve ağabeyler,
Seninle temasa geçti dediler
Kuran’ın reddettiği
Uydurma rivayetleri
Rüya ve hisleri
Nas hükmünde gördüler
Emeğe ihanet edip
Torpili dine soktular,
Ahlakı adaleti
Yok hükmüne koydular
Sünneti şekle
Kuran ın misyonunu
Tespihe indirgediler.
Ve bunlarla da
Övündüler övündüler…
Sorgulayıcıların ise;
Allah yardımcıları olsun
Hadis düşmanı ilan edip
Kişiliklerini yerle bir ettiler
Tefrika girmişti içimize
Düşman olduk bir birimize
İhvanlar edindik
İslam kardeşliği neyimize
Şimdilerde selam bile
Vermiyoruz bir birimize..
Fırkalara bölünmenin
Rezil, zelil zebun ve sefile dönmenin
Aşağılık olduğunu gören yok
Memnun olanlarımız
Akletmediğimizden de çok!
Bunlar;
İslam düşmanları
Dünyalık peşinde olanlar
Cemaatine çağrıcılar,
Vaizler
Taraftarcılar
Reddiyeciler
Siyasi rantçılar
Asabiyet peşinde koşanlar.
Daha kimler kimler…!
Her ayrı ekolün
Ayrı dini oluştu
Her bir gruba
Nebi gitti konuştu!
Kuran ne zor kitap imiş
O ‘susturulunca
Bize her şey kolaylaştı
Artık durumumuz bu!
Son çare buna başvurduk
Çıkış yolu olarak
Oluşturduğumuz inançlara
İman tazeledik
Kuran’a sorduk
O kabul etmeyince
O’na
İmana davette bulunduk.
Öylesine azgınlaştık ki
Hüseyin Koç
Ankara 28 Nisan 2013/15 temmuz 2017
Ey YÜCE RAB, ARTIK GİDECEK YERİMİZ VE KİMSEMİZ YOK. TEK
KURTARICI SENSİN. BİZLER SENDEN BAŞKA RAB EDİNMEDİK. ŞİMDİ YALNIZ KALDIK.
DUA İLE. Okuyan herkese saygı ve sevgi……Hüseyin KOÇ- Ankara





















































































































































































































































TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUM
KALANLARA
SAĞLIKLI MUTLU VE HUZURLU BİR HAYAT
ALLAHA
EMANET OLASINIZ.....
1970 YILLARIN KIRIKKALESİNE YAZDIĞIM BİR ŞİİR
1970 YILLARIN KIRIKKALESİNE YAZDIĞIM BİR ŞİİR
Tozlu yollar
Bir şehir düşlüyorum
Yazı ve kışıyla
birbirine zıt
Baharları da öylesine
Birbirine küskün
Tozlu caddeleri
Eğilip bükülen
sokakları
Sıcaktan buharlaşan
Çukurlaşıp gölleşen
Asfaltları.
Tınaz olmuş topraktan
yığınları
Bir esinti savurur
külleri
Geceleri çuvala girmiş
olmalı ki
Gündüzden yaparlar
Kerpiçten taştan
konduları.
Uzayıp gider minareler
gibi
Çalışmayan fabrika
bacaları
Değişen mevsimlerde
Hazan kapıyı çalar
Kuraklığa dur diyen
Yağmur çiselemeleri
başlar
Sararan dallar ıslak,
ıslak
Dalında kurur çiçek ve
yaprak
Değişik bir koku saçar
Suyuna kavuşan toprak.
Gündüzleri tuhaftır
biraz
Hem pişirir hem
üşütür.
Geceleri başlar
esintiler
İnsanın içine işler
soğuk.
Hem de titretir.
Değişkenliğini
gösterir
Güz günleri böylece
Kışa selam durur
günlerce
Zaman gelir
şiddetlenir dışarı
Artar uzaktan gelen
ıslık sesleri
Fırtına hazin şarkıyı
andırır
Ardından her yanı
çamurlandırır
Karlar yağdığı gibi
temiz kalmaz
Sertleşir siyahlaşır
üstleri
Zamanla eriyip gider
kürtünleri
Her mevsim değişir
buralar
Ayrı bir şehir sanılır
Sakağıyla yoluyla
kaldırımıyla,
Caddenin sonunda bir
budak kırılır
Geriye ölümden farksız
sessizliği kalır
Bu tezatlıklar neyin
nesi bilinmez
Cana yakın insanıyla
bu fark edilmez
Mevzidir kötülükler
burada
Dürüst olmayanlar
sevilmez
Anadolu nun bu şehri
Kırıkkalem de
Entrikalar görülmez




















Bekâr odamın
Bekâr odamın camı çatlak
Fırtına ile şen şakrak
Sallanıyor perdenin her bir yanı
Kırık dökük saksıda
Boynunu bükmüş çiçek ve yaprak
Esinti var hem de soğuk
Elektrik sobası ortada
Görüntüsü bile donuk
Bir saat yansa üç saat sönük
Eski bir ranza, her yeri çürük
Üşüyorum, yatağımda dahi
Gecenin bir yarısı büklüm, büklüm
İçimde yokluğun, oda da yokluk
Ben yokluğuna küskünüm
Odam yoksulluğa
Kulaklarımda uğuldayan fırtına sesi
Beni bağrına basan rüzgârın
İçime işledi nefesi.
Şubat l977. ANKARA
İncesu semtinde Üniversite öğrencilik yıllarımda kaldığım evdeki manzarayı anlatmaya çalışan bir şiirim.
SAĞLIKLI YAŞAYIN SAĞLICAKLA KALIN
ANKARA MART 2018
