21 Şubat 2018 Çarşamba

NİYE BU HALE GELDİK!..?










Bozulma bir proje olarak mı başladı? Kimler le başladı?, Nasıl devam etti?

Hz Peygamberin vefatı sonrasında, eski medeniyetlerin hakim olduğu toprakların büyük bir çoğunluğu Müslümanların hâkimiyetine girdi. Bu yönetim ve gelir paylaşımında ihtilafları ortaya çıkardı. Ömer, Osman (r.a)  halife iken şehit edilmesinden sonra  Hz. Ali nin halifeliği döneminde Cemel ve Sıffin savaşlarında yetmiş bin kadar Müslüman birbirini öldürdü. Ardından halife Ali(r.a) öldürüldü.  Akmaya başlayan kan bitmedi. Hasan zehirlenerek,  Hüseyin de boynu kesilerek kerbela da şehit edildi. Bu olayların üzerine  Medineliler, Emevîlere karşı isyanı başlattılar; onları Medine’den kovdular. Kovulan Ümeyye Oğullarının  geçecekleri yolları kayalarla tıkadılar. Bunun üzerine  yezidin ordusu  şehre saldırdı ve kısa sürede şehri teslim aldı. Üç gün boyunca şehir yağmalandı, talan edildi. Kadınlara, kızlara üç gün boyunca tecavüz serbest bırakıldı. Birçoğu ganimet olarak alındı. Mekke ve Medine’de on bine yakın insan katledildi.  Bu olay sonrası gayri meşru ilişki sonrası doğan  binlerce çocuğun adı farklı anıldı.
 İslam Tarihinin yüz karası sayılan bu olay (Harra Katliamı)  akabinde kızların bekâreti tartışılır oldu. Aileler bunun garantisini veremedi!. İşte mazisiyle övündüğümüz tarihin bir yüzü!  Hani anlı şanlı tabiin ve tebei tabiin dönemi miz!....
Medine katliamından sonra Mekke kuşatıldı. Şehir mancınıklarla dövüldü.  Kâbe’nin duvarları yıkıldı. Ahşap kısımları ve örtüsü yandı. Bu insanlık dışı üzücü olaylar toplumda derin ayrılıkları meydana getirdi. Korku şiddetin sonu ilim siyasetin emrine girdi. Cuma da okunan  hutbe farz namazından sonra okunurdu.  Hutbede  masum insanların, Hz. Peygamberin damadı ve torunlarının aleyhine küfürler ithamlar okunmaya başlamasıyla halk, bu iftiraları dinlememek için hutbeyi dinlemeden camileri terk etmeye başladı. Bunun üzerine yönetim Hutbeyi Cuma farzının önüne aldı. Halen o geleneği sürdürmekteyiz!.  Bu kasıtlı eylemin ardından insanların bir çoğu camilerden gidemez oldu. Bir kısım Alevilerde cami düşmanlığının tohumu o günlerde atıldı.  İslam’ın tek eğitim yuvası, toplanma  ve istişare yeri  olan camiler, yönetimin tüm haksızlıklarına hizmet yuvasına dönüştü. Farklı düşünen muhalif olan insanlar ister istemez camilerden uzak kaldı. Fikir ayrılıkları  sahabe konusundaki görüşlere de  ifrat ve tefrit ölçüsünde  yansıdı. Bir kısım Müslümanlar onları masum kabul ederken, diğerleri de önemli bir bölümünü kafirlikle suçladı. Sosyolojik gelişmelerde, her şeyin planlanmadığı, ya da her şey planlandığı gibi yürümediği bilinen bir olgudur.  Kötü şeyleri planlarsınız sonuçları farklı olabilir. İşte bu süreçte iyi ve kötü at başı yarışarak devam etti. İslam’ı anlama ve yayma işi, yeni Müslüman olmuş kimselere kaldı. Bunların çoğu Arap değildi.
İslam coğrafyasının hızla genişlemesi ve Arap dilini bilmeyen Müslümanlarda ki sayısal artışın neticesinde beklenmeyen gelişmeler yaşandı. Eğitim imkânlarının son derece kısıtlı, din ile alakası olmayan yöneticilerin dinin başında olduğu bir ortam!  yeni Müslüman olanlar, Tarihi Teberi kitabında da bahsedildiği gibi, Müslümanlığı seçip İslam toplumuna katılmış insanların  eski alışkanlık, töre ve inançlarını yıllarca din diye yaşadıkları ve toplumda konuştukları ifade edilir. İnsanlar Kuran’ı bilmedikleri ve anlamadıkları için hadisler çerçevesinde dini anlamak ve yaşamak kolaylığı benimsedi.
Yine acem ve batılı kültür ve anlayışları içeren bir takım kitapların Arapçaya çevrilmesi bu dönemlerde oldu.  Bazı entelektüeller Islaman anlaşılması ve yorumlamasına  tercüme edilen kitaplar zaviyesinden bakmaya başladırlar.  Kültürel bir karmaşanın yaşandığı bu toplumda  zamanla  din adına konuşulan her şey dinin aslı gibi bir sonraki nesle aktarılmaya  başlandı. Bu algılar; Kuran’a girmesi mümkün olmadığından, bazen Kuran’ın tefsiri,  bazen de hadis olarak ifade edilir oldu.  Zamanlar  tefsirlerde , uydurmalar ve israiliyat’ın öne çıkmaya başladığı görülmektedir.
Kültür alanında bu karmaşa yaşanırken, siyasetin kemikleşmesi neticesinde inançta saflaşmalar, bölünmeler başladı. Kitap ve Hikmet ile uğraşanlar hürriyet içinde olamadılar. Siyasi Mezhepler  Rafizilik,  mutezile, orta yol olarak Ehli Sünnet ortaya çıktı. Bunların dışında irili ufaklı onlarca farklı anlayışlar türedi.
 Bu gelişmeler ışığında İslamın geldiği noktada  Kuran’ın hayat kitabı olması sadece cümlelerde kalmaya başladı. Okuma hatim kitabına dönüştü. Güvenilir ravilerin adının kullanıldığı Kuran’a tezat  hadis uydurma borsasının kurulduğunu yine kaynaklardan öğreniyoruz. Doğru ve yanlışın iç içe geçmesinin ardından  fıkıhı mezhepler kendini göstermeye başladı. Caferilik, Hanifilik, şafilik, hambelilik  Malikilik. vb.
 Hayatta koparılan Kuran’ın yeri, Abbasi dönelerinde, hadisler vahiy sayılarak dolduruldu.   Kuran’ın bazı ayetlerinin hadislerce nesh (hükmünü ortadan kaldırdığı) anlayışı getirildi.  Dört Halifeden sonra, saltanata geçişle başlayan yoldan çıkma,  her dönemde artarak devam etti. Bunlara daha sonraki aşamada,  “4 kadim felsefe olan Hint-Çin-Mısır-Yunan felsefelerinin sentezlenerek, üstüne, Kur’ân’ın yanlış çevrilmiş-çevrilen bâzı âyetleri ve özellikle hadis-i kutsi denilen hadislerle-sözlerle harmanlanıp ortaya konan bir eklektik felsefe ve düşünme sistemi olan Tasavvuf” (Prof.Dr. Mikail Bayram) çıktı. Yeni coğrafyaları, fetihlerde tasavvuf hep dinin önünde gitti. 
Hurafelerle boğuşmak durumunda kalan Müslümanlar hem Kur’ân âyetlerine, hem de birer kevnî âyet olan, vücudumuzda ve dış dünyadaki âyetlere ilgisiz kaldılar. Batılılar kevni ayetleri okuma sırrına vakıf oldu (Kevnî âyetleri okumak demek; insanı, toplumu, toprağı, havayı, suyu, hayvanları, bitkileri ve gökyüzünü araştırıp incelemek ve oralardan bilgi edinmek demektir.) Allah’ın hiçbir âyetini okumayan Müslümanlar, kevnî âyetlerini okuyarak teknolojiyi bilgiyi yakalayan Batılılar karşısında şaşkın ve perişan duruma düştüler.
Pekiyi olumsuzlukların olduğu bu dönemlerde hiç mi, iyi bir şey olmadı? Sorusu elbette önemli. Elbette iyi şeyler fazlasıyla oldu. Ancak bir havuz dolusu suyu yarım litre pislik nasıl necis ederse yapılan kötülükler iyiliklerinde iyiliğini yok etmeye yetti. İyiler anlamında  Elbette yezidin oğlu 2.yezit, Ömer bin Abdülaziz, adil bir yönetim sergelerken, Endülüs Emevi devleti o dönemlerin yıldızı olmuştu. Ancak kaç yıl yaşamalarına izin verildi!  Yapmak istediklerini sonuçlarını alabildiler mi!.? Bunların cevapları da önemli. Kısaca  niye bu hale geldik in cevaplarından  bir kısmı bu            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder