21 Şubat 2018 Çarşamba

KURAN ANLAŞILMAZ DEDİLER NE ZIRVALAR YUTTURDULAR

                               




       

              

KURAN ANLAŞILMAZ DEDİLER NE ZIRVALIKLAR YUTTURDULAR
Kuranı okuyoruz anlamıyoruz. Birileri bize Kuran anlaşılmaz diyor, onlara itibar ediyoruz. Dini anlayanlardan öğreniyoruz. Her birimize farklı kanallardan din öğretildiği için, öğrendiklerimiz bir birini tutmuyor. Bu sefer seninki doğru, benimki doğru kavgasına giriyoruz. İyi de bu doğruyu nasıl anlayacağız?
Evet dostlar. Hakikat tek iken, bugün hakikatlerin sayısı binlerle ifade ediliyor. Hakikati bulma gayreti içinde olanların serüvenleri ise elbette farklı farklıdır. 
Genel üzerinden konuşmak gerekirse, dinini öğrenme konusunda arayış içinde olanları, cemaatler ya da gruplar farklı propaganda ve sempatik davranışlarıyla kendilerine çekmekteler. Genelde bu grupların dini konuda benimsedikleri ve öne çıkardıkları konular; tasavvuf, rivayet kültürü, gaybi bilgiler, mucize ve  kerametlerden oluşmaktadır. Zira insanların  hikaye ve masallara karşı düşkünlükleri bilindiği için, bu alanlarda da         dağarcıkta istenilen de çok malzeme olması nedeniyle sempatizanları etkileyip efsunlamak kolaylarına gelmektedir.  kaynaklarında grup liderlerini nerdeyse peygamber seviyesine hatta daha ötesine çıkartan Kuran’ hakikatleriyle bağdaşmayan etkileyici ifadelerde vardır. Böyle olunca her şeyi bilen gören, kainat üzerinde büyük yetkisi olan, gayptan haber veren, alim yada şeyhler üzerinden  din algısı oluşturulmaktadır.  Buralarda yapılan telkinler, sohbetler, tavsiye edilen kitaplar, vasıtasıyla,  öğretilen din,  her şeyi ile İslam’ın yorumsuz orijinali aslıymış gibi öğretiliyor. Her grubun öncelediği kaynaklarda farklıların olması sebebiyle de inançlarda farklılıklar başlıyor. Buralarda öğretilenler, bireylerin değişmez doğruları oluyor. Artık onlara göre, dinin en iyi temsil edildiği yer bulunduğu gruptur.  Dinin asrımızdaki temsilcisi ise, o grubun lideridir!. Bu liderler;   bazı rivayetlerde sözü edilen“ Her yüz yılda gelen mürşit “ üstat, asrın imamı, gavs, mehdi vs. gibi makamın sahibi! olabiliyorlar! Burada bulunmanın ne büyük bir kısmet olduğunun anlatılması da ihmal edilmez!  Grubun liderine  kayıtsız şartsız teslim olmak da Hz. Peygambere itaatten sayılıyor! Verilen görevleri yapanlar Bedir sahabesi eşdeğerindirler! Sözleri ile taltif ediliyor.! DURUM BÖYLE OLUNCA FARKLI DİNİ BİLGİSİNİ KURAN VE SAHİH SÜNNET ÖLCÜSÜNDE ÖĞRENENLER İLE ARALARINDA DERİN UCURUMLAR MEYDANA GELİYOR. BU PROBLEM NASIL DÜZELECEK.?
İş burada kalsa ya! Ötekileştirdikleri ya da  kendilerinden olmayanlara karşı gizliden gizliye düşmanlığa varan  iftiralarla nedeniyle Müslümanlar arasına fitne tohumları ekerler. Çok zor durumda kalınmazsa onların arkasında namaz bile kılınmayacağı anlatılır. Gruplarını zinde tutmak için  vahiy alıyorlarmış gibi İslamın kabul etmediği asılsız şeyleri cemaatleriyle  paylaşırlar. Kendilerine göre bazı dini ritüeller üretirler.
Merdiven altı bu çakma  dini anlayışlar; ıslama yaftalanmış takkiye anlayışı ile kendilerini gizlerler.  Yani Kuran’ın reddettiği  uydurma anlayışlarını batini bilgi saydıkları için başkalarının bilmesini istemezler.  Kendilerini de açığa vermezler.   Grup dışında kimseyle de paylaşmazlar.  Böylesi telkinler ile yetişenlerin büyük bir kısmı kariyeri, tahsilleri ne olursa olsun,  bu sihirli ve afsunlu ortamın cazibesinden asla  kurtulamaz  çıkamaz duruma geliyor. Velev ki bunlar isterlerse İlahiyat okusunlar.  Şahsiyeti, düşünme ve akıl etmesi elinden alınan bu bireyler, artık bulundukları grubun kurşun askeridir. Bulundukları grubun dini argümanlarını korumak ve kollamak İslamı korumakla eşdeğerdir! Bu uğurda, hiçbir teste tabi tutmadan söyleyemeyecekleri yalan, etmeyecekleri iftira yoktur. Üstelik bunu din adına yaparlar. Nedenine gelince “hedefe ulaşmak için her yol mubahtır” yalanı islamın bir sözüymüş gibi anlatıldığı için!  Aleyhinde bulunacakları birini tanımalarına gerek yoktur!. Liderleri ne söylemişse aynen onu tekrar ederler! Bunun örneklerini  her dönemde görmek mümkündür.
Hakikati bulma gayreti içinde olup da aileden, çevreden az çok dini bilgisi olanlar ise, bu guruplara kapılsa da daha önceki öğretilere ters gelen şeylere karşı bir sorgulama içinde olabildiklerinden bağnaz bir bağlılık içinde olamayabiliyorlar.
Bu tür yapılanma dışında da farklı öğreti biçimleri olsa da bunlar islam dünyasının azını teşkil etmektedir.  Zaten yukardaki anlayış onları nerdeyse Müslüman bile saymamaktadırlar.
    İslam coğrafyasındaki müslüman ana ve babadan olan insanların büyük bir çoğunluğu bu rezaleti, gayri ciddiliği, çelişkili söylem ve davranışlara şahit olduklarından böyle din mi olur? Deyip dinden soğuyor ve dine mesafeli davranıyorlar. Dindarlık kisvesine bürünmüş insanların acımasız tenkitlerine karşı bazen din düşmanı bile olabilmekteler.
Birde farklı din mensuplarının Kuran üzerinde islamı kabulleri  vardır. Bunlar son derece ilkeli islam ahlak ve faziletine uygun bir hayat sürerken “Eğer biz Kuran’ı tanımadan Müslümanları tanımış olsaydık İslama asla girmezdik” sözleri aslında kulaklara küpe olması gerekmez mi?
Din adına hizmet verdiğini sanan  bütün gruplar, kendilerinin doğru yol üzere olduklarını iddianın ötesine taşırlar. Öylede kabul ederler. Bunların her zaman cemaat veya tarikat meşrebinden olması da gerekmiyor. “Kuran anlaşılmaz, Kuran’ı herkes anlamaz” iddiasını ileri süren bütün anlayış ve yapılanmaların birçok yönden benzerlikleri vardır. Çünkü beslendikleri kaynaklarda büyük bir oranda benzerlikler mevcuttur.  Uydurma rivayetlere aşırı bağımlılık, aklı devre dışı bırakma, tekfircilik, eski İslam alimi tapıcılığı, üstün bilgi ve akıl sahibi olarak kabul edilen birisine teslim olma,  hakikati arama ve araştırmak yerine algı üzerinden saldırmaya meyil, islamın en temel önceliklerinden olması gereken ahlak anlayışını hayatının dışına itmek, özden ziyade, şekil üzerinden dini anlama ve algılama.
Kuran’ın maksat ve amacına bakmadan rivayetler üzerinden üretilen, hakikati tahrif eden bu dini anlayışları, Bütün mezheplerde, tarikatlarda ve cemaatlerde görmek mümkündür. Bunun temelleri maalesef ki tertemiz gördüğümüz mazide ikinci ve üçüncü yüzyılda atılmış, bu güne kadar ilavelerle katmerleşerek günümüze kadar gelmiş ve şu an, tüm vahşeti ile islam dünyası bunun acısını çekmektedir.
Oysa İslam; Herkese yalnız dosdoğru olmayı emreder. Kuran üzerinden insanla ilgili örnekler verir. Hatta bunu peygamberler üzerinden insanın yanılabileceğini, aldanabileceğini anlatır. Bırakın kötülük üretmeyi akıldan geçen yanlış düşüncelere karşı bile insanı uyarır., insanı ve şahsiyetini önceler. Onun dini inancına bakmaz kişiliğini, malını canını garanti eder. İslam tam bir ahlak dinidir. Gel gör ki, ahlakın bugünkü anlamı hakiki anlamını yitirdiğinden, herkesin kendi bağnazlığını koruması için yapacağı her türlü saldırının, iftiranın, kan içmenin İslam dışı bir  ahlaksızlığın adı olmuştur.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder